5 Kasım 2014 Çarşamba

"....En parlağından minik,uzandığımda tutacakmışım gibi duran ama aslında bana çok çok uzakta olan bir yıldız olduğunu biliyorum Bir de bunları düşününce boğazımı sıkan bir el var sanki onu biliyorum. 

Ama nasıl olduğunu bilmiyorum işte.. Nasıl çözülür bu düğüm bilmiyorum.Nasıl bu noktaya geldim bilmiyorum. 

Belki de bazen bazı şeyleri bilmemek daha mantıklıdır diyorum. O yüzden dolup artık taşmaya yakın bir bulut gibi düşün beni ve bu gece sana yağıyorum. 

Son kez.

Aklımın içinde sürekli dönüp dolaşan şeyler var. 

Öyle darmadağın bir odadayım ki nefes almak için pencerenin yerini,kaçıp kurtulmak için kapının kulpunu bulamıyorum..

Az çok tahmin edersin nasıl olduğunu,kısmen benzer şeyler yaşıyoruz.

Benzer şeyler yaşıyoruz ama benzeri en ufak hisleri paylaşmıyoruz, buna eminim “artık”. Sana “Sende ben neyim,yerim nerde?” diye sormuştum, hatırlarsın.

 Nerdeyim bilemesem de ben sende olmak istediğim yerde değilim onu anladım.

 Bir,iki ayda insan nasıl değişirmiş onu anladım. 

Seviyorum lafı ne kadar uçucu bir şeymiş onu anladım.

Ellerimi tuttuğundaki sıcaklık, mevsim gibi geçmiş; dondurup bırakmış bizi, onu anladım.. 

Ama anladığım bir şey daha var ki; böylesi bir sana, böylesi bir ben çok fazla ve aynı zamanda çok boş, çok anlamsızmış,bunu gerçekten anladım.

Değerlisin dedin,konuşmayı seviyorum dedin ama bu kadar.. 

Fakat sen bunları gözleri körken görmeye,dilsizken konuşmaya,duymazken duymaya başlamış birine dedin ve sadece bu kadarını dedin. 

Beni görmeye başladığımda karanlık odaya koydun.. Avazım çıktığı kadar konuşmak istediğimde susturdun.. 

Duymak istediğimde sustun,şarkıları susturdun.
Ben o gün orda hissettiğim o ufacık hisse tutundum. 

Ona sarıldım ve büyüdüm.. 

Evet farkında olmadan,çok büyümüşüm. Ama oradaki gibi elimi tutan kimse yok şimdi yanımda ve başımın çaresine bakmam gerekiyor sanırım. Ve bakıcam da. 

Dediğim gibi bir çok yerde bir çok şarkıda, şiirlerde ve koskoca gökyüzünde, milyarlarca yıldızda aklıma gelecek bir sen var,haklısın. 

Ama şuandan itibaren diyorum ki sen benim güzel hikayemsin. 

Kendimize ve birbirimize nasıl da yazık etmişiz aslına bakarsan.. 

Çok değişik başlayıp,çok değişik devam eden, bazen fırtanada savrulan gemi gibi bazende dingin bir su gibi.. 

Ve şimdi de küçük gün ışığım önce güneş olmuş,sonra yıldızsız bir karanlık..

Seninle birlikte öyle güzel şeyler ekilmiş ki içime bana böylesi yazdırıyor.. 

Sen olmasan da büyüyüp, yeşerecek inanıyorum ve bunun için sana gönülden kocaman bir teşekkür ediyorum.

Son sözlerimi de güzel bir Oruç Auroba şiirinden yapayım:

Yorgun musun?
 
Yattın mı? 

Uyu? 

Düşünme beni. 


Ben ki, hiç düşünülmedim senden önceleri. 
Senden öncesi: 
Düşüncesi kızgın kumlara serpilen, azgın yellerle savrulan 
Bir damla gibi? 

Bir söz gibi: sağır kağıtlara serilen ..

Sessiz dudaklardan dökülen. ..

Ben, zaten 
Hiç söylenmedim ki senden öncesi. 

Uyu artık? 

Söyleme beni. 

Biraz kıpırdasan uyumadan önce? 
Bilemesen nereye koyacağını ellerini, 
Biraz oynatsan bileklerini 
Düşünürken beni 
Uyuyamadan önce? 
Bilsen 
Nasıl özlediğimi ellerini 
Bileklerini. 
Ve işte böyle,azıcık seni yağmurumda ıslattım. 
Diyebilmek vardı tabii ki uyuma,sabaha kadar konuşalım,camdan dışarıyı izleyelim.. 
Bırak yağmur sokaklara yağsın,sen yüreğime yağ ama yok oluru yok tekrarı yok,yarını,sonrası yok sende ve artık “bizde”.. 
Şimdi güneş çıksın bu yağmurun ardından ve rengarenk hatırla beni..



Yattın mı?
 
Yorgun musun?

Uyu, 
düşünme beni.!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder